Selam Tutumlular,
Bu sefer farklı bir konu ve yazıyla geldim sizlere. Blogumun sadece makyaj veya alışveriş üzerine olması en son istediğim şey. O yüzden nasıl daha fazla ben olabilir diye düşünürken, neden en büyük tutkularımdan biri olan dizi, film ve kitaplardan bahsetmeyeyim ki dedim :)
Öncelikle de size izlediğim diziden bahsetmek istedim. "Outlander" diye bir dizinin pençesine düştüm aa dostlar. Kendisi aslında "Diana Gabaldon" isimli hanım ablanın ülkemizde "Yabancı" ismiyle yayınlanan kitabından uyarlanmış. Fantastik - romantizm türünde denilebilir. Ancak tarihsel olaylarla o kadar güzel desteklenmiş ki size izlerken gayet gerçekçi geliyor..
Oyunculara ve mekanlara bayıldımmmm. Hele o müzikler yok mu, İskoç müziğini oldum olası çok mistik bulmuşumdur. Dizinin havasıyla çok güzel harmanlamışlar. Söylemeden geçemeyeceğim ki kostümlere de bayıldım. O korseler, danteller, takılar..
Bu kadar övgüden sonra konusunu özetleyeyim size; hikayemiz 1945 yılında başrolümüz Claire'in anlatımı ve bakış açısıyla başlıyor.
Claire Randall evli bir savaş hemşiresi. Kocası da istihbarat biriminde görevli bir asker. Ancak çiftimiz 5 yıl boyunca farklı yerlerde görev almışlar. Savaşın ardından birbirlerine kavuşuyorlar ancak birbirlerine yabancılar çünkü bu 5 yılda toplasan 10 gün görüşmüşler. Bu yabancılaşmayı aşmanın en güzel yolunun ikinci bir balayı olduğunu düşünerek Salisbury'e gidiyorlar. Claire, burada yer alan tarihi bir taş çemberi ziyaret ettiğinde taşların büyüsüne kapılarak birine dokunuyor. Gözlerini açtığındaysa 1743 yılı İskoçya'sındadır..
İskoç barbarların elinde tek başına bir İngiliz'dir. Üstelikte kadın olması her şeyi daha da zorlaştırmaktadır. Ama şans ondan yana -izlediğinizde ayıp bayılacağınız- bir kurtarıcısı var "Jamie Mactavish". Claire, kendini Mackenzie kabilesinin şifacısı ve konuğu olarak bulur. Ama gerçekte zoraki bir konuktur!
Claire'in yüzyüze olduğu tek zorluk bu değildir. Kocasının atası olan İngiliz yüzbaşısı Jack Randall - ki kendisi tam bir pislik!- onu takıntı haline getirmiştir. Kendisi zevk için adam kırbaçlıyor.. Daha ne diyeyim. Claire'i yalan söylemekle bir İskoç casusu olmakla suçluyor.
Ancak kabile de İngiliz casusu olduğundan şüpheleniyor.. Zavallı Claireciğim gerçeği anlatamıyor tabi ki.. Tek çaresi klandan kaçıp yakalanmadan taş çembere ulaşıp kendi zamanına dönmek ama bu hiç de kolay değildir..
İşin içine bir de romantizm girince..Claire'in henüz doğmamış kocasına olan sadakati mi, yoksa ona sınırsız bir aşk sunan Jamie'ye olan tutkusu mu kazanacak?
Vallahi bende henüz bilmiyorum.. Dizi 4. sezonuyla sürüyor.
Görsellik, mekanlar ve anlatım o kadar güzel ki, Claire hikayeyi anlatırken gerçekten hikaye dinliyor gibisiniz. Tamamen kahramanın bakış açısından yaşıyoruz olayı. Öyle ki Claire, Keltçe bilmediği için İskoçların kendi aralarındaki konuşmalarını haliyle anlayamıyor, bu yüzden izleyicininanlamasına da müsaade etmemişler :D Altyazı veya dublaj yok.. Claire Keltçe öğrendikçe onunla birlikte biz de anlamaya başlıyoruz..
Oyunculuklar çok iyi, başrollerin kimyaları tutmuş, saatlerce bakışmalar, senaryoda kopukluk vs kesinlikle yok. Hatta birçok site, forum dizinin neden Game of Thrones'dan daha iyi olduğu üzerine paylaşımlarda bulunmuş.
Ps: Ufak bir uyarı yapayım +18 sayılabilecek sahneler mevcut. Gerçi Game of Thrones'dan sonra +18 denemez ama olsun, ben duyarlı olabilecekler için belirteyim.
Bu sefer farklı bir konu ve yazıyla geldim sizlere. Blogumun sadece makyaj veya alışveriş üzerine olması en son istediğim şey. O yüzden nasıl daha fazla ben olabilir diye düşünürken, neden en büyük tutkularımdan biri olan dizi, film ve kitaplardan bahsetmeyeyim ki dedim :)
Öncelikle de size izlediğim diziden bahsetmek istedim. "Outlander" diye bir dizinin pençesine düştüm aa dostlar. Kendisi aslında "Diana Gabaldon" isimli hanım ablanın ülkemizde "Yabancı" ismiyle yayınlanan kitabından uyarlanmış. Fantastik - romantizm türünde denilebilir. Ancak tarihsel olaylarla o kadar güzel desteklenmiş ki size izlerken gayet gerçekçi geliyor..
Oyunculara ve mekanlara bayıldımmmm. Hele o müzikler yok mu, İskoç müziğini oldum olası çok mistik bulmuşumdur. Dizinin havasıyla çok güzel harmanlamışlar. Söylemeden geçemeyeceğim ki kostümlere de bayıldım. O korseler, danteller, takılar..
Bu kadar övgüden sonra konusunu özetleyeyim size; hikayemiz 1945 yılında başrolümüz Claire'in anlatımı ve bakış açısıyla başlıyor.
Claire Randall evli bir savaş hemşiresi. Kocası da istihbarat biriminde görevli bir asker. Ancak çiftimiz 5 yıl boyunca farklı yerlerde görev almışlar. Savaşın ardından birbirlerine kavuşuyorlar ancak birbirlerine yabancılar çünkü bu 5 yılda toplasan 10 gün görüşmüşler. Bu yabancılaşmayı aşmanın en güzel yolunun ikinci bir balayı olduğunu düşünerek Salisbury'e gidiyorlar. Claire, burada yer alan tarihi bir taş çemberi ziyaret ettiğinde taşların büyüsüne kapılarak birine dokunuyor. Gözlerini açtığındaysa 1743 yılı İskoçya'sındadır..
İskoç barbarların elinde tek başına bir İngiliz'dir. Üstelikte kadın olması her şeyi daha da zorlaştırmaktadır. Ama şans ondan yana -izlediğinizde ayıp bayılacağınız- bir kurtarıcısı var "Jamie Mactavish". Claire, kendini Mackenzie kabilesinin şifacısı ve konuğu olarak bulur. Ama gerçekte zoraki bir konuktur!
Claire'in yüzyüze olduğu tek zorluk bu değildir. Kocasının atası olan İngiliz yüzbaşısı Jack Randall - ki kendisi tam bir pislik!- onu takıntı haline getirmiştir. Kendisi zevk için adam kırbaçlıyor.. Daha ne diyeyim. Claire'i yalan söylemekle bir İskoç casusu olmakla suçluyor.
Ancak kabile de İngiliz casusu olduğundan şüpheleniyor.. Zavallı Claireciğim gerçeği anlatamıyor tabi ki.. Tek çaresi klandan kaçıp yakalanmadan taş çembere ulaşıp kendi zamanına dönmek ama bu hiç de kolay değildir..
İşin içine bir de romantizm girince..Claire'in henüz doğmamış kocasına olan sadakati mi, yoksa ona sınırsız bir aşk sunan Jamie'ye olan tutkusu mu kazanacak?
Vallahi bende henüz bilmiyorum.. Dizi 4. sezonuyla sürüyor.
Görsellik, mekanlar ve anlatım o kadar güzel ki, Claire hikayeyi anlatırken gerçekten hikaye dinliyor gibisiniz. Tamamen kahramanın bakış açısından yaşıyoruz olayı. Öyle ki Claire, Keltçe bilmediği için İskoçların kendi aralarındaki konuşmalarını haliyle anlayamıyor, bu yüzden izleyicininanlamasına da müsaade etmemişler :D Altyazı veya dublaj yok.. Claire Keltçe öğrendikçe onunla birlikte biz de anlamaya başlıyoruz..
Oyunculuklar çok iyi, başrollerin kimyaları tutmuş, saatlerce bakışmalar, senaryoda kopukluk vs kesinlikle yok. Hatta birçok site, forum dizinin neden Game of Thrones'dan daha iyi olduğu üzerine paylaşımlarda bulunmuş.
Ps: Ufak bir uyarı yapayım +18 sayılabilecek sahneler mevcut. Gerçi Game of Thrones'dan sonra +18 denemez ama olsun, ben duyarlı olabilecekler için belirteyim.
